16 Mayıs 2009 Cumartesi

Thomas More ile Erasmus’un dostluğu


İdeal devlet yapısını ele aldığı ‘Ütopya’ kitabıyla öğretileri asırlardır tartışma konusu olan Thomas More, hümanist bir düşünür ve devlet adamı olarak 1477 ve 1535 yılları arasında yaşamını sürdürdü. Krallık baş danışmanı Kral VIII. Henry’yi İngiltere Kilisesi’nin başı olarak tanımadığı için boynu vurulmuş ama Papa XI. Pius tarafından azizliğe yükseltilmiştir. 1515’te bir İngiliz-Flemenk ticaret anlaşmasını gözden geçirmekle görevlendirilen More, Flemenk’te başlayıp Londra’ya dönüşünde tamamladığı Ütopya’yı 1516’da Leuven’de yayımladı. Coğrafi keşiflerin yapıldığı ve dinde reformlaşmanın yaşandığı bu dönemlerde More da Yeni Dünya’nın keşfini yaptı. Kitaptaki tanımlamalara göre Britanya Adası’nı anımsatan Yeni Dünya’yı More, Raphael Hythlodeus adında bir figür üzerinden tasvir etti. Katolik dini öğretilerin ağırlık kazandığı o dönemde More’un Ütopya’yı kaleme alması büyük tartışmalara da neden oldu. Kendine özgü usta bir mizahi yanı da olan More’un en yakın arkadaşı ve dostu Erasmus’tur.

Rotterdam’da 1466 yılında dünyaya gelen Erasmus, 1536’da Basel’de hayata gözlerini yumdu. “Hiçbir şey benim doğumum kadar bedbaht olamaz” dedirtecek kadar canını yakan evlilik dışı bir doğum, küçük yaşta ebeveynlerini kaybetmek, vasilerin elinde büyümek, özgür sanatlar ve manastır yaşamının zıtlıkları arasında yaşanan zihinsel gerilimler ve hastalanmaya yatkın bir narin bünye Erasmus’un hayatını yeterince özetliyor. Erasmus’un edebiyata, felsefeye, Latince ve Yunancaya olan düşkünlüğü hiçbir ülkeye, hiçbir dile bağlanmayıp bütün dünyayı kendi yurdu olarak görmesini sağlıyor. Vasilerin isteği doğrultusunda uzun yıllar manastırda kalan Erasmus, boş vakitlerinde edebiyatla ilgilendi. Kuzey Fransa’nın Cambrai Piskoposu Henrik van Bergen Erasmus’un kurtarıcısı oldu. Paris’e giderek, Yunancasını geliştiren ve ilahiyat çalışmalarını sürdürmeyi planlayan Erasmus, Piskopos’tan gereken izni almayı başardı. Oradan İngiltere’ye giden Erasmus, hümanist âlimlerle yakın dostluklar kurdu. Bu dostluklar Erasmus’un Thomas More’la tanışmasına vesile oldu. Daha sonra Avrupa ülkelerinde mekik dokuyan Erasmus, Padua, Bologna, Venedik, Roma, Paris, Louvain, Cambridge, Freiburg, Basel gibi şehirlere gitti. Gittiği ülkelerin üniversitelerini ziyaret ederek, kütüphanelerinde dolanan Erasmus, sürekli yeni çalışmalar ortaya koydu.

Yukarıda da bahsedildiği gibi Erasmus’un ruhunu en çok besleyen Thomas More olmuştur. Hatta iki düşünür o kadar iyi anlaşıyorlardı ki birlikte Lucianus çevirileri yaparak, aralarında sıcak sohbetler gerçekleşiyor ve samimi mektuplaşmalar oluyordu. Bu güzel dostluğun anısına Erasmus, 1509 yılında Deliliğe Övgü eserini Thomas More’a ithaf etti. Thomas More’un soyadının Latinceleştirilmiş adı Morus ve Yunancalaştırılmış adı delilik anlamına geliyordu. Böylece Erasmus, dostunun adını eserin başlığı yaptı. Erasmus eserini 1506-1509 yılları arasında kaldığı İtalya’dan İngiltere’ye dönünce kaleme aldı ve Thomas More’un Bucklersbury’deki ikametgâhında bir hafta içinde bitirdi. Erasmus eserinde delilik yani bilgeliği övmekte; soytarılığa ve budalalığa da sövmektedir. Buradaki asıl anlatılmak istenen ise bilge gibi görünen ama aslında olmayan, deli gibi görünen ama aslında olamayanlara doğru yolu göstermektir.


“O halde ölümlülerin bütün yaşamı bir çeşit masaldan başka nedir, birilerinin, başka birilerinin maskelerini takarak sahneye çıktığı, yönetmenin sahneyi terk etmelerini emrettiği ana kadar herkesin kendine düşen rolü oynadığı bir çeşit masaldan? Yönetmen bir oyuncuya kostümünü değiştirip sahneye çıkmasını emreder, böylece demin mor giysileri içinde kralı oynayan, az sonra paçavralar içinde bir köleciği oynar. Her şey bir gölgeden ibarettir ama bu masalı oynamanın başka yolu yoktur” der Erasmus, ‘Deliliğe Övgü’ kitabında.


* Erasmus, Deliliğe Övgü, İstanbul, Kabalcı Yayınevi, 2009.
* Thomas More, Ütopya, İstanbul, Bordo-Siyah Klasik Yayınlar, 2004.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails