24 Mayıs 2009 Pazar

Hundertwasser’in evi

Renk, mimari ve asimetri denilince hemen aklıma Viyana’daki Hundertwasserhaus geliyor. Viyana’nın şehir haritasını elime aldığımda kesinlikle gezilmesi görülmesi gereken yerlerden biri olarak gösterilen bu eserin adı, Viyana Üniversitesi’nde sempatik tavırlarıyla bana Almanca’yı sevdiren Franz Oberhauser’in derslerinde de sık sık geçiyordu. Her dersin sonunda Oberhauser, öğrencilere “Dersten sonra ne yapacaksınız?” sorusunu yöneltiyordu. Almancamızın gelişmesi için sorduğu bu ve buna benzer sorulara artık Kegelgasse’de bulunan Hundertwasserhaus’a (Yüzsular Evi) gitme zamanı geldiğini söylediğimde mimariden açılan konu, suratımızda keyifli bir ifade bırakarak sürüp gitmişti; hiç unutamıyorum.

Her insanın hayalinde kendi zevk ve bakış açısına göre şekil vermek istediği bir ev vardır. Herkesin kendi evini istediği şekilde inşa ettiği düşünüldüğünde ise estetik açıdan bu durumun ne kadar mümkün olacağı hakikaten düşündürücü. Ama sanatçı Friedensreich Hundertwasser için hayallerdeki evi yapmak mümkündü. Hundertwasser’in 1958 yılında kaleme aldığı “Küf Manifestosu”nda işte tam da bu noktayı dile getirdiğini görüyoruz.

Herkesin bina yapabilme özgürlüğünü savunan ve ancak bu şekilde mimarlığın sanat olabileceğini düşünen Hundertwasser, kendi evini de bu bakış açısıyla oluşturmuş: Yasakların önünde durarak, özgür bir şekilde mimaride genel geçer kuralları yıkmış ve tamamen bireysel bir yapı ortaya çıkarmıştır. Düz çizgilerin sıradanlığından sıkılarak, oval çizgilerin yaşam bulmasına olanak tanıyan Hundertwasser, böylece evlerin duvarlarının, pencerelerinin ve balkonlarının alışılmışın dışında farklı formlarda sergilenebileceğini de kanıtlamıştır; 250 adet ağaçla terasların yeşillendirildiği Hundertwasserhaus’ta toplam 52 adet daire ve 4 adet dükkanın benzersizliği gibi…


Çalışmalarını açıklarken “Regentag” (yağmurlu gün) sözcüğüne de yer veren Hundertwasser, yağmurlu günlerde eserlerinde kullandığı renklerin daha iyi algılanabileceğini düşünmüş. Özellikle Viyana’da gerek iklim şartlarından gerekse de binaların renklerinden kaynaklanan gri atmosferin hakimiyeti hesaba katıldığında; Hundertwasserhaus’un rengarenk duruşuyla şehre canlılık kattığı bir gerçek. Sanatçının bir de Alsergrund'da bulunan bir çöp fabrikasının dış yüzeyine farklı formlarda getirdiği bir sanat anlayışı vardır ki o da görülmeye değer.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails