
Azeri kökenli İranlı bir kadın düşünün. Dini öğretilerin ağır bastığı, çarşafa, türbana takılı kalmış, baskı rejiminin uygulandığı, savaşın ve sorunların hiç bitmediği bir ülkede hayallerini şekillendiremeyen, bunun için de başka bir ülkede hayata tutunmaya çalışan bir kadın… Ailesini İran’da bırakmış şimdi Viyana’da öğrenci, yüksek öğrenimini tamamlıyor; tamamlıyor da gözleri yaşlı, kalbi kırık ve buruk bir şekilde… Ülkesini seviyor, ailesini özlüyor, arkadaşlarıyla hasret gidermek istiyor ama siyasal rejimin adaletsiz uygulamaları, her geçen gün kendisini dünyaya küstürüyor.
Aklından geçenleri kimi zaman isyan ederek söze döküyor, kimi zaman da fırçasıyla resimlerine yansıtıyor. Olmak istediği kadın ile ülkesinde kendisini belli kalıp ve düşüncelere sokan bir zihniyetin yarattığı kadın arasında uzun yıllar gelgitler yaşamış. Sonunda özgürlüğü, insanca kadın olmayı tercih etmiş. İsimleri önemli değil. Bu arkadaşım gibi hemen hemen benzer hikâyeye sahip başka İranlı kadınların yaşam mücadelesine şahit oldum. Kaçış yolunu kimisi yabancı bir ülkede öğrenim görerek, kimisi evlenerek, kimisi de bir arkadaşının yanına sığınarak bulmuş. Yaşadıkları şehirde birbirlerini tanıyorlar, sorunlarına ellerinden geldiğince yardımcı oluyorlar ve bir taraftan da kendi ülkelerinde neden çağdaş bir şekilde yaşayamadıklarını sorguluyorlar. Sadece Viyana’da değil Avrupa’nın ya da dünyanın birçok ülkesinde onlar gibi daha yüzlerce kadın bugün aynı yaşam mücadelesini veriyor. İran’daki baskı rejiminin daha uzun yıllar süreceğini biliyor olmalılar ki İran seçimlerinin sonucu onlar için artık bir anlam ifade etmiyor. Evet, İran’da cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Ama bu seçimlerin sonucunun ne anlam ifade ettiğini anlatmadan önce İran’ın siyasi tarihinden bahsetmek istiyorum.

Her şey 1979 yılında İran'ın Muhammed Rıza Pehlevi liderliğindeki bir anayasal monarşiden, Ayetullah Humeyni yönetiminde İslam hukuku ve Şii mezhebi görüşlerini esas alan bir İslam cumhuriyetine dönüşmesiyle başladı. Halk arasında popüler olmayan Şah’ın ABD ile yakın ilişki içinde olması, devrimin en büyük nedeni olarak gösterildi. Humeyni’nin ölümünden sonra Ali Hamaney’in rehber olmasıyla yasama, yürütme, yargı konusundaki bütün kararları Ayetullah denetledi. Cumhurbaşkanını onaylayan da Ayetullah’tır. İran Anayasası’nın temel ilkeleri de Şii İslam’ın ilkeleridir. İran’daki seçimler böyle bir siyasi yapıda gerçekleşirken teokrasi ve demokrasi olguları da böylece yan yana geldi. Basın ve düşünce özgürlüğünün, insan haklarının olmadığı; özellikle de kadınların istedikleri gibi giyinemediği, konuşamadığı bir toplumda demokrasiden bahsetmek ne derece doğru? İran’ın bir de iç ve dış dünyası vardır. Dışarıda kapalı, kara çarşaflı gezen kadınların ev içinde açık, bir nevi Batılı yaşam tarzını sürdürmesi ise ikili yaşam tarzına giriyor. Bu durum kendi içinde bir tutarsızlık gösteriyor.
Bu yıl cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İran’ın içine düşmüş olduğu karanlık dönemden kurtulmasında umutlar reform yanlısı Mir Hüseyin Musevi’nin seçilmesine bağlandı. Ancak seçimleri Mahmud Ahmedinejad kazandı. Seçimlere hile karıştığı gerekçesiyle muhalif kanattan yüz binlerce kişinin Tahran’da Ahmedinejad karşıtı gösteriler yapmasıyla ortalık birbirine girdi. Ahmedinejad yanlıları ile muhalifler arasında çıkan çatışmada 7 kişi hayatını kaybetti. Çatışmalar hala devam ediyor. En son Humeyni'nin mezarı yanında meydana gelen patlamada 2 kişi can verdi. Görüldüğü gibi İran, zorlu bir dönemden geçiyor. Bugün yine İran’da 1979 Devrimi’nde yaşanan duruma benzer bir görüntü mevcut. Başta ABD olmak üzere Avrupa da ülkede yaşanan seçim sürecini ve çatışmaları yakından takip ediyor. Son dakika bilgisine göre Obama, ‘İran, halkın onayıyla yönetilmeli’ şeklinde bir açıklama yaparken, tekrar olacak bir seçim sonrasında başa Musevi de geçse İran’ın şeriat rejiminden kurtulamayacağı bir gerçek. Çünkü yukarıda da bahsettiğim gibi ülkenin en önemli kurumları Hamaney’e bağlı. Ülkede yaşanan kanlı olayları gördükçe İranlı arkadaşımın neden başka bir ülkede hayat mücadelesi verdiğini daha iyi anlıyorum ve İran’daki rejim değişikliğini diğer kadınlar gibi gönülden dilediğini de biliyorum…