24 Nisan 2009 Cuma

Kriz Vanity Fair, Monocle ve Vogue’u teğet geçti


Teknoloji hızla gelişiyor ve kitle iletişim araçları (KİA) da bu değişim ve dönüşüm sürecine ayak uydurmaya çalışıyor. 2008 ekonomik krizinin ağır dalgalarının hala etkisini gösterdiği günümüzde ise yayıncılığın internete yoğunlaşması kaçınılmaz oldu. En ucuz ve kolay eğlendirici KİA olan televizyon kanallarının bile bu krizden mağlup çıktığını görüyoruz. Son dönemde yabancı ya da yerel birçok gazetenin küçülmeye gittiğine de şahit olduk. Bir taraftan da dergiciliğin geleceğine yönelik tartışmalar aldı başını yürüdü. Özellikle Doğan ve Ciner gruplarında yayınlanan birçok derginin yayın hayatına ya son verildi ya birçok eleman işten çıkarıldı ya da haftalık dergiler, aylık olarak yeniden yayınlandı. Kriz süreci ve internetin yaygın olarak hayatımıza girmesi bu yayınların çok değil beş ya da 10 yıl sonra ne durumda olacaklarına dair soruları akıllara getiriyor. Dergiciliğin ayakta kalmasının yolu ise farklılıklara açık olarak kendini tekrarlamamaktan geçiyor. Piyasada o kadar fazla dergi varken ve gündemi saniye saniye ele alan internet siteleri, gece gündüz demeden bilgi sızdırıyorken; yazılmayanı yazmak ve detaylarda gezmek gerek. Bahsettiğim bu yöntemi özellikle Conde Nast şirketinin sahibi olduğu Vanity Fair, Vogue ve Tyler Brule’un sahip olduğu Monocle gibi dergiler çok iyi beceriyor.



Popüler kültürün ihtiyaçlarını karşılayacak bir donanıma sahip olan bu dergilerin sergiledikleri farklılıklar, daha uzun yıllar yayın hayatlarına devam edeceklerinin göstergesi. Her üç dergiyi de takip etmeye çalışıyorum. Monocle dolu dolu içeriğiyle dikkat çekiyor. Her ne kadar Serdar Turgut dergide okunacak bir yazı bulamadığından şikâyet ederek Oray Eğin’e hak vermese de bence ortada bir emek olduğunun unutulmaması gerek. Ayrıca gelenekselden biraz ayrılarak, yeni bakış açılarına da yer açılmalı diye düşünüyorum. Artık herkesin bir blog sahibi olduğu internet dünyasında her kafadan farklı bir sesin çıkması da güzel bir gelişme. Monocle’ın da bu kitlelerin dergisi olması, yayının okunmasına engel değil. Ayrıca tek düzeliğin, sıradan bakış açılarının ortadan kalkmasını ise bugün çok da önemsenmeyen ‘bloglar’ sağlayacaktır. Bakın da görün!


Her ay işlediği kapak konularıyla hedef kitlesini daha da genişleten Vanity Fair ise siyaset ve sanat dünyası diye ayırmadan son dedikoduları okuyucuyla buluşturuyor. Kadın erkek demeden meraklıların yakından takip ettiği bu dergi de diğer yayınlara karşı fark yaratmayı başarmış ve dilden dile ulustan ulusa yayılarak, popüler kültürün dergisi olmuş çıkmıştır. Dolayısıyla krizden o kadar da çok etkilenmedi. Ha şunu söylemekte fayda var: Vanity Fair, her yıl olduğu gibi bu yıl da Oscar Ödül Töreni düzenledi ancak daha az kişiyi bu törene davet etti. Basit ve küçük çaplı düzenlenen bu törenin sadece gösterişten uzak olması, bizdeki dergilerin ekonomik krizden aldığı darbeyle karşılaştırıldığında hakikaten kriz Vanity Fair’i teğet geçti dedirtiyor.


Vogue da moda takipçilerinin en gözde ve ‘cool’ dergisi olarak biliniyor. Vogue için erkeklerin dahi kadınları anlayabilmesi için incelenmesi gereken önemli bir dergi deniliyor. Dergi kapak ve fotoğraflarıyla farklı çizgisini her zaman ortaya koyuyor. Kadın erkek demeden herkesin yakından takip ettiği Vogue, kadınlara belki de hayatlarında hiç sahip olamayacakları giysileri, takıları ve daha birçok şeyi sergilediği için baş tacı. Modaya yön veren çizgisini her zaman devam ettiren dergi, krizi darbe almadan atlatan dergiler arasında gösterilebilir.

***

Bahsettiğim bu dergilerin başarısı okuyucunun dikkatinden tabiî ki kaçmıyor ve böylece daha fazla ülkede yayınlanacağa benziyor. Conde Nast şirketinin Doğuş Yayın Grubu ile anlaşması ise akıllara “The Devil Wears Prada” filmine de konu olan ve Meryl Streep'in canlandırdığı Anna Wintour’un kim olacağı sorusunu getiriyor. Derginin Türkiye’de nasıl bir atmosfer yaratacağını merak etmiyor değilim. Ancak Türkiye’deki moda dergilerinin Vogue’a benzer bir değişime gitmesi yerine moda dünyasında farklılıklar yaratacak konuları ortaya çıkarmasını da umuyorum. Yoksa tek düze yayıncılıkla Türk dergiciliği, bir kriz daha kaldıramayacak ve raydan çıkacak gibi duruyor.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails