Doğa kontrol altına alınabilir mi? Simetrik bir şekilde bahçeler düzenlenebilir mi? Ortaya çıkacak eser, bir yok oluş mu yoksa bir var oluş mu? 1997 yılı yapımı The Serpent’s Kiss (Şeytanın Öpücüğü) filmini izlerken aklıma bu sorular geldi. Filmin konusu ise şöyle: Genç mimar Meneer Chrome (Ewan McGregor), Thomas Smithers’in (Pete Postletwaite) eşi Julia (Greta Scacchi) ile yaşadığı bir İngiliz mülküne gelir. Smithers, eşine miras bırakmak için evinin yanındaki arazinin geniş bir bölümüne bahçe yapılmasını ister. Chrome da görünmeyen bir usta tarafından aldığı talimatlar yoluyla bahçenin yapımına başlar. Bu usta Julia’nın kuzeni Fitzmaurice’dir (Richard E. Grant). Gençlik döneminde Julia ile romantik zamanlar geçiren Fitzmaurice ise Thomas’ın savurgan bir şekilde bahçe yaptırmasıyla iflas etmesini planlar. Bütün bunları Julia ile tekrar birlikte olabilmek için yapar. Ancak Chrome’un hesaba katmadığı bir şey vardır o da güzel ve gizemli bir kız.

Marie Antoninette
Olay örgüsünün bir bahçe etrafında şekillendiği filmi izlerken birden gözümün önünde Fransa’da yer alan Versailles Sarayı ve bahçeleri belirdi. Geçen yıl Paris’ten ayrılmama bir gün kala banliyö trenlerinden c2 RER ile gittiğim saray ve muhteşem bahçeler, beni gerçekten büyülemişti. Paris’in 22 kilometre güneybatısında yer alan Versailles, 17’nci yüzyıl Fransız sanatını yansıtıyor. Fransa kralı 13’üncü Louis döneminde av köşkü formatında kurulan saray, 14’üncü Louis tarafından genişletilmiş. Klasik ve Barok üslubundaki bu eserin genişletilmesi, o dönemde yaşanan yoksulluk nedeniyle savurganlık olarak görülmüş. Ağaçların boylarının aynı olduğu ve dallarının eşit bir şekilde kesildiği sarayın bahçesi, simetrik bir düzene sahip. 32 bölümden oluşan bahçede ayrıca 16’ncı Louis’nin eşi Avusturya arşidüşesi Marie Antoninette için yapılmış bir özel bölüm bulunuyor. Sarayın arka kısmından bakıldığında ucu bucağı görünmeyen bahçeler, dört mevsim ayakta durarak yıllara meydan okuyor.