28 Eylül 2009 Pazartesi

Paranın merkezi Vatikan’ın gerçekleri…


Uzun zamandır “Detail Points” okuyucuları için bir “Vatikan” dosyası hazırlamayı düşünüyordum. Kitle iletişim araçlarından da takip ettiğimiz üzere Vatikan’la ilgili o kadar çok şey yazılıp çizildi ki bunlardan hangileri gerçek, hangileri yalan karıştırır olduk. “Vatikan, Mussolini ile anlaşarak servetin kapısını araladı mı?”, “Nazi altınlarıyla Vatikan arasındaki ilişkiler ne şekildeydi?”, “Savaş sonrası Kilise holdingleşti mi?”, “FBI ve Interpol’ün ortaya çıkardığı, 20. YY.’ın en büyük mali skandalı “Ambrosiani olayının arka planı nedir?”, “Papa I. John Paul’ün esrarengiz ölümünün ardındaki sırlar nedir?” ve “Uluslararası uyuşturucu trafiğinde Vatikan’ın rolü nedir?” gibi sorular her zaman merak konusudur. Benim de beynimde oluşan bilgi kirliliğini temizleyebilmek amacıyla geçen yıl Vatikan’ın yolunu tutmuştum. Venedik’ten 00.00’da kalkan Trenitalia’nın hakikaten döküntü diyebileceğim trenlerinden birine binerek, altı saat süren gece yolculuğu yapmıştım. Tren döküntüydü çünkü peronlardaki çoğu koltuk kırıktı, havalandırma çalışmıyordu, ışık yoktu, güvenlik sıfırdı ve tren çok pisti. Venedik’teki çöp sorununu zaten bir kenara not etmiştim.

Son sayımlara göre 60 bin nüfusa sahip olan Venedik’in yılda 20 milyon turist ağırladığını hesaba katarsak bu ciddi bir miktarda turizm geliri demek oluyor. Ayrıca Venedik İtalya’nın sadece bir şehri. Venedik gibi diğer şehirlere de yılda bir bu kadar turist geliyor. Ayrıca İtalya Avrupa’nın meyve, sebze ve şarap ihtiyacını karşılıyor. Ancak yine de elde edilen gelir halka yaramıyor ve şehirlerin genel görüntüsüne bir şekilde yansımıyor…


Sisli bir mayıs sabahı Roma’ya ayak bastığımda ilk iş ‘hostel’a yerleşmek olmuştu. Ardından Colosseum’un yolunu tutmuştum. Yine inanılmaz bir turist kalabalığı beni bekliyordu. İlk gün Roma’da tarihi mekânları turlayarak, şehri ve insanları yakından tanımaya çalışmıştım. İkinci gün ise soluğumu Vatikan’da almıştım. Michelangelo’nun Sistine Chapel’ine yaptığı freskleri bir an için görmek istiyordum. Ancak St. Peters Basilica’sından başlayan yolculuk, Sistine Chapel’inde sona erdiğinden adımlarımın birbirine dolandığını hissetmiştim; tabii ki sabırsızlıktan kaynaklanıyor bu durum. Bazilikanın uzun koridorlarında yer alan yüzyıllık resimler, heykeller ve freskler ziyaretçileri karşılıyor. Sistine Chapel’i ise uzun ama keyifli sanat yolculuğunda insana “beklediğim sıraya değdi” dedirtiyor.


Gelelim asıl meselemize; Vatikan’ın yapısına ve işleyiş sistemine… Hıristiyanlık dininin Katolik mezhebinin yönetim merkezi olan Vatikan, dünyanın en küçük bağımsız devletidir. Tüm güçlerin tek elde toplanması anlamına gelen ‘mutlak monarşi’ye dayalı bir yönetim biçiminin uygulandığı Vatikan’da devlet başkanı Papa'dır. Ayrıca Papa, Katolik mezhebinin ruhani lideridir. 1929'da İtalya ile Kilise arasında Patti Lateranensi antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla ülkenin resmi dininin Katolik dini olduğu ve Roma'nın kutsal bir şehir olduğu ilan edildi. Bu süreçten günümüze kadar yaşananları, FBI danışmanı olarak görev yaptığı yılların birikimiyle Poul L. Williams, “Vatikan Sırları” adlı kitabında okuyucuyla paylaşıyor: “1929’da Papa XI. Pius farelerin cirit attığı sarayında Vatikan’ın en temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek bütçeden yoksundu. Ama Vatikan’ın kaderi yine aynı yıl faşist lider Benito Mussolini ile yaptığı anlaşmadan itibaren değişmeye başladı. Şimdi Vatikan’ın sahip olduğu mal varlığı tahmin edilemeyecek boyutlarda. Vatikan Bankası son zamanlarda milyarlarca dolarlık yolsuzluk, uluslararası skandallar, esrarengiz cinayetler, kara para aklama operasyonlarının kaynağı haline geldi. Vatikan Bankası’na yüzlerce dava açıldı. Yine de Vatikan hepsinden sıyrılmayı başardı”…


Yaşanan bu gelişmelerin ardından 1942 yılında kurulan ‘Dini İşler Enstitüsü’nün daha çok ‘Vatikan Bankası’ olarak çalışması söz konusu oldu. Vatikan yönetimi tarafından atanan CEO ve üst düzey yöneticiler, bankayla ilgili raporları kardinal komitesine sunmakla mükellef iken Vatikan Bankası’nın ismi 1980’lerin başında ortaya çıkan finansal skandalla anıldı. Vatikan Bankası’nın en büyük hissedarı olan Banco Ambrosiano’nun 3.5 milyar dolarlık çöküşü gözleri Vatikan yönetimine çevirmeye yetti. Dönemin kurum başkanı Paul Marcinkus, hakkındaki suçlamalara rağmen Vatikan’ın dokunulmazlık zırhına bürünerek, yargılanmamıştı. Banco Ambrosiano’nun Başkanı Roberto Calvi Londra’daki BlackFriars Köprüsü’nde 1982’de asılı şekilde bulunmuştu.

Tam da Williams’ın bahsetmeye çalıştığı olayların yukarıda da benzerlerinin yaşandığına şahit oluyoruz. Küresel finansal krizin ardından dünyanın en gizli finansal kurumları arasında gösterilen “Tanrı’nın Bankası” olarak bilinen “Vatikan Bankası”nın şimdi ise Papa 16. Benedict’in daha şeffaf bir yönetim ısrarıyla denetlenmesi ve revizyondan geçmesi bekleniyor. Ama sadece bu bir bekleyiş…

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails