Uçurtmayı Vurmasınlar
Hep Gül… Denizin ortasında yol almış vapurun üzerinde böyle yazıyordu. Kaptanın belki küçücük bir temennisiydi bu ama dalgın bakışlarıma takılınca işte birden beynimden vurulmuşa döndüm. Suratımda gönülden bir gülümseme belirdi. Sıcacık kelimeler, damla damla aktı içime. Derin bir nefes aldım iki küçük kelimeyle… Ve kaç gündür bir düşünce hali aldı beni; sormayın gitsin…
Sezen Aksu’nun o çok sevdiğim “Gülümse” şarkısı kulağımda çınladı durdu:
Tut ki karnım acıktı anneme küstüm,
Tüm şehir bana küstü…
Bir kedim bile yok anlıyor musun
Hadi gülümse…
Ve beraberinde Tunç Başaran imzalı bir dönem filmi olan “Uçurtmayı Vurmasınlar” yol aldı benliğime… Film, “Adının anlamı dünyayı kucaklasaydı taş avluda büyümezdi Barış” diyerek başlıyor. Beş yaşındaki Barış’ın hapishane avlusundaki üzgün duruşunun bir uçurtmayla değiştiği an, tüm kareleriyle kazınmış beynime… Kadınlar hapishanesinde yaşanan olayların küçük bir çocuğun gözüyle anlatıldığı bu filmde, özgürlük özlemi ve umut nasıl da sarmaş dolaştı. Taş duvarlarla çevrili hapishane avlusundan görünen bir uçurtma nasıl da sisteme karşı geliyordu; “Vurun, vurun şu uçurtmayı!” bağırışlarına inat. Ve o sesi duyduktan sonra gülümseyen Barış’ın suratında beliren ifade, Barış ve İnci Ablası (Nur Sürer) arasında geçen diyaloglar nasıl unutulurdu…
Bir temenni işte dağıttı beni! Götürdü Barış’ın ruh âlemine…