12 Haziran 2009 Cuma

Çepeçevre yeşil olsun!


Son yıllarda etkisini oldukça gösteren küresel ısınmayla insanoğlu tarafından hunharca yağmalanan doğanın değeri kafalara vura vura anlaşılıyor. Ekolojik dengenin bilinçsiz davranışlar sonucunda bozulmasıyla artık doğa bizleri uyarıyor. Su kaynakları her geçen gün azalıyor, yağmur yağmıyor, toprak çatlıyor, ağaçlar ya kökten kesiliyor ya da bir sigara izmaritinden çıkan ateşle cayır cayır yanıyor, sanayileşme ve araba egzozu yüzünden hava kirliliği gittikçe artıyor ve dünya sayemizde yaşanılmaz hale geliyor.

Başta karbondioksit ve sera etkisine neden olan gazların salınımını azaltmaya çalışan Kyoto Sözleşmesi’nin ise hiçbir bağlayıcı yönü bulunmuyor. 1997 yılında Japonya’nın eski imparatorluk başkenti Kyoto’da imzalanan sözleşme, sanayi ülkelerini başta karbondioksit olmak üzere dünyanın ısınmasına yol açan gazların emisyonunu sınırlandırmak zorunda bırakıyor. Ancak protokolü imzalayan ABD’nin sözleşmeyi imzalamaktan uzak durması ise sorunların çözümünü zorlaştırıyor. Türkiye de daha bu yıl Kyoto Protokolü’nü kabul etti. İllaki ‘yumurta kapıya dayandıktan sonra’ harekete geçeceğiz. Bu huyumuzdan hiçbir zaman vazgeçemiyoruz. Yine de çevre katliamlarını önlemek için geç kalınmış sayılmaz. Ben bu konuda sadece dünya ülkelerinin yöneticilerine görevlerin düştüğüne inanmıyorum. Olaya bireysel bakarak, “biz ne yaparsak daha yaşanılır bir dünyada yaşarız?” sorusunun cevabını aramalıyız.


Dünya Çevre Haftası’nı da geride bıraktık. Bir hafta boyunca siyasiler çevrenin önemi hakkında konuşmalar yaptı, gençler yürüşler düzenledi, çevrenin değerli olduğunun ve korunması gerektiğinin üzerinde duruldu. Ama bir taraftan denizler kirleniyor, termik santrallar zehirli gazlarını püskürtüyor, betonlaşma hızla yayılıyor, yaşam alanları her geçen gün daralıyor. Bence “daha yeşil bir dünyada yaşamak istiyorsak” işe bir fidan dikerek başlamalıyız ve bireysel sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz.

Bu yılın moda rengi de yeşil… Tırnaklara yeşil ojeler sürülecek, plajlarda yeşil bikiniler ya da mayolar giyilecek, aksesuarların rengi yeşil olacak ve sonunda yeşil kazanacak. İdeolojiye tutsak edilmiş bir yeşil renkten söz etmiyorum. Çevremizin ve yaşamımızın renginden yemyeşilden söz ediyorum; hele ki doğadaki varlığının her geçen gün yok olduğu yeşilin farklı tonlarından. Böylece belki de yokluğunu oldukça hissettiğimiz yeşil rengin değeri daha çok anlaşılacak…

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails