Fotoğraf: Hüseyin Özdemir
Mine Söğüt, yeni kitabı “Deli Kadın Hikâyeleri”nde, kadınlıklarını bir lanet gibi sırtlarında taşıyan, deliliğin sınırlarında gidip gelen farklı hayatlar üzerinden kuruyor öykülerini.
MİNE ÖZDEMİR
Birbirine zıt ama bir o kadar da kaçınılmaz bir şekilde birbirine
bağlı iki kavramdır doğum ve ölüm. İşte bir bilinmeyenden gelinen ve bir
bilinmeyene gidilen bu yolda son kitabı “Deli Kadın Hikâyeleri”ni
temellendiren Mine Söğüt, kadınlıklarını bir lanet gibi sırtlarında
taşıyan, deliliğin sınırlarında gidip gelen hayatlar üzerinden
öykülerini kuruyor. Kapak resmi ve çizimleri yazarın eşi karikatürist
Bahadır Baruter’e ait olan kitapta, 21 delilik hikâyesi yer alıyor.
Mine
Söğüt, öykülerin her birinde içlerine açılan kapıların arkasına
saklanan kadınların delirerek bedenlerinden dışarı açtıkları
pencerelerden baktırıp, düş ile gerçeğin iç içe geçtiği farklı hayatlarla bizleri
buluşturuyor.
Deliliğin o benden çok uzak gezegenini hep merak ederim.
Hikâyelerimi, bu merakın peşine takılıp, delirmek üzerine kurguladım. Ve
fark ettim ki delirmek edebi açıdan en çok kadınlara yakışıyor. O
yüzden hikâyelerdeki kahramanlar, hep kadın oldu. Bu yakışmanın da
sanırım tek nedeni var: Doğurganlık. Kadın doğurganlığı nedeniyle
erkekten farklı refleksler ediniyor. Aslında, içinde bulunduğu sosyal
sistem müsaade etse erkekle her konuda eşit olabilir. Ama doğurganlık,
bu eşitliği bozan ve kadını herhangi bir insan olmaktan çıkarıp 'kutsal'
anne olmaya 'terfi' ettiren bir rütbe. Bu rütbenin dayattığı
sorumluluklar kadını hep delilik uçurumlarının kenarlarında gezdiriyor.
Kadınlık değil ama delilik ölüme çok yakın bir ruh hali. Hayat
aslında bizi “sağlam ve canlı” kalmaya programlıyor. Delirdiğiniz zaman
bu program bozuluyor. Bir deli her şeyi isteyebilir. Ölümü bile! O
yüzden hikâyelerdeki kadın kahramanlar ölüm sınırında yaşıyor… Her an
o sınırın ötesine geçebilirler.
Kadın veya erkek fark etmiyor, kendi ellerimizle özene bezene
kurguladığımız bu hayat 'kötü'. Hem bu ülkede hem de tüm dünyada bu
böyle. Teknolojide bu kadar ilerleyebilen insanlığın 'insanlıkta'
herhangi bir ilerleme kaydedememesi bu konuda bir isteği olmadığının
işareti. Çünkü ben tanrı denen şeyin külliyen 'istek' olduğuna inanırım.
Biz ne istersek o olur. Ve biz böyle bir hayat istiyoruz. Savaş kendi
kendine çıkabilen bir şey değil. Bunların müsebbibi ilahi bir irade
değil bizzat insani irade. O yüzden kadını, çocuğu, yoksulu, deliyi,
azınlığı ya da güçsüzü tarif eden biziz. Biz tariflerimizi değiştirsek
bu tariflere denk gelen hayatların kaderi de değişir.
Evet, yazarken masamı düşle gerçek arasındaki köprüye
yerleştiriyorum. Çünkü 'gerçek hayat' da bizzat o köprünün üzerinde
cereyan ediyor. Eğer ortada bir tuzak varsa bu benim bir yazar olarak
okura kurduğum bir tuzak değil, bizzat hayatın kendisinin biz insanlara
oynadığı tuhaf bir oyun.
Benim kahramanlarım her ne kadar çağdaş olsalar, bugün ve burada
yaşasalar da, aslında her zaman her yerde yaşamış olabilirler. Delilik
sadece çağımızın, ya da bu coğrafyanın belası değil. İnsanın kadim
belası. İnsan her çağda külliyen umutsuz ve hayata küs…
Son romanın kahramanı Madam Arthur Bey aslında önce bu kitaptaki
hikâyenin kahramanıydı ve bambaşka bir karakterdi. Romanda aynı isimle
farklı bir karakter olarak yeniden yaratıldı. Yani hikâyedeki ve
romandaki kahramanlar arasında bir ismi ortaklaşa kullanmak dışında
hiçbir akrabalık yok.
"Aklı başındalık hikâye için geçerli değil"
Aslında hiç kimsenin kendi hayatı söz konusu değil. Tek bir hayat var
ve hepimiz bu hayatın bir köşesine ilişmiş yaşıyoruz. Sorun insanların
çoğu kez kendi köşeleriyle yetinmeyip ya da bu köşelere sığamayıp
başkalarının köşelerine tecavüz etmeleri. 'Kendi hayatını yaşamak'
başkalarını umursamamak değil aksine başkalarını fazlasıyla umursamak
anlamına geliyor. Ve bu tabii ki mümkün. Yeter ki isteyelim…
Hikâye yazmak roman yazmaktan çok farklı bir süreç. Romanın dayattığı
o olmazsa olmaz 'aklı başındalık' hikâye için geçerli değil. Arada
sırada aklımın başımdan gitmesi beni rahatlatıyor, o yüzden hikâye
yazmaya da devam ediyorum. Bir gün yeniden bir dosya oluşturduklarında
onlar da kitaba dönüşeceklerdir mutlaka!