Umutlar, özlemler, kaçınılmaz ayrılıklar, aşk ve başka insanların hayatları... Hepsi, ustalıklı bir dille Tekin Gönenç'in yeni kitabı “Karanfil Sesleri”nde...
MİNE ÖZDEMİR
Şiirin sesle olan
ilişkisi dikkate alındığında yüksek sesle okunan ve vurguyla anlam kazanan
şiirlerin ötesinde gürültüsüz ve dilsel açıdan sağlam şiirler karşımıza çıkıyor
Tekin Gönenç’in “Karanfil Sesleri”nde. İkinci Yeni’nin imgeci şiirini oldukça
yalın bir anlatımla işleyen şair, kozasında ördüğü insandan yola çıkarak yine insana
varan şiirlerle buluşturuyor okuru.
Yazarlığa soyunanların ilk göz ağrısıdır
şiir. Tekin Gönenç için de aynı durum söz konusu. Üniversite yıllarında “Tümevarım”
adlı ilk şiirini yazan Gönenç’in birçok şiiri Varlık dergisinde yayımlandı. Şairin
“Gönlü
Güvercinli Kadın” ve “Aşk Konuşur Bütün Dilleri” adlı iki şiir kitabının yanı
sıra “Gizdüşüm” ve “Babamın Bıyıkları Yoktu” adlı öykü kitapları da bulunuyor.
Özlem
dolu şiirler
Şiir anlayışını 'sezdirme' yani okura ipin
tamamını değil de sadece ucunu verme şeklinde tanımlayan Gönenç, güncel konuşma dilindeki sözcükleri yeniden
kurgulayarak onlara özgün algılamalar ve iç sesler yüklüyor. Böylece
yararlandığı ‘var olan dil’e yeni renkler ve duyumsamalar ekleyerek, şiirini
oluşturuyor. Şiirin içine aldıklarından çok dışarıda bıraktıklarıyla ilgilenen
şair, ön kabullere ve kalıplara karşı çıkarak, “Siz
bakmayın böyle sustuğuma, benim şiirim bağırmaz ki” (S. 39) diyor.
Zaman akıp gittikçe var olmak, değişim gibi kaçınılmaz bir gerçekliği de beraberinde getiriyor. Bu değişim karşısında muamma bir gelecekten korkan insan, kimi zaman yaşanmış hikâyelere sığınarak, bugün ile geçmiş arasında gelgitler yaşayabiliyor. Ama geriye dönüp bakıldığında en çok da çocukluğa dair anılar, gözlerimizin önüne geliyor. Tekin Gönenç de bazı ipuçları vererek, çocukluğa duyduğu özlemi dile getiriyor şiirlerinde: Lunapark, saklambaç, uçurtma, okul çıkışları… Bunun dışında bir de kuşlar var, şairi elinden tutup yazmaya yönlendiren. Çocuklar ve kuşların insana insan olduğunu duyumsatan doğanın en güzel varlıkları olduğunu söyleyen Gönenç, bu yüzden tek başına kaldığında yanında sadece kuşları ve çocukları görmek istiyor.
Çocuk annelerin dramı
Çocukluğundan bu yana
Anadolu insanının acılarını ve sevinçlerini gözlemleme fırsatı bulan Gönenç, Türkiye’deki
yanlış evliliklere ve çarpık kadın erkek ilişkilerine tepkisini “Çocuk
Anneler”şiirinde dile getiriyor: “on dördünde on beşinde var yok /karnı
burnunda çocuk annelerdik/çeşmeyle tarla/beşikle kundak arasında/çocuklarıyla
birlikte büyüyen” (s.26) Böylece gelenek görenek ve dini inançların etkisiyle çocuk
yaşta babası yaşında kişilerle evlendirilen mutsuz kızların dramını anlatan
Gönenç, dikkatle seçtiği sözcüklerle toplumsal sorunlara da eğiliyor.
Tekin
Gönenç’in şiirlerinde en baskın temalardan biri de aşk! Aşkı bin bir türlü haliyle
ele alan şair, öncelikle konuya ciddiyetle yaklaşıyor: “el
etme öyle/aşk bu/şakaya gelmez/ben daha gözlerinin yarısındayım” (S. 13)
Bu ciddiyetin arkasında kuşkusuz büyük hayallerin beraberinde getirdiği hayal
kırıklıkları yatıyor. Ama yine de ansızın sevgilinin çıkıp geleceğine dair bir
bekleyiş hakim Gönenç’in şiirlerinde. “oysa gelseydiniz/en kırılgan yanlarınızla
olsun/yaşama tutuna tutuna gelseydiniz/hiç durur muydum/çarpar giderdim
geceye/bende biriken düş kırıklıklarınızı”(S. 5)
Özetle
şiirlerinde sendeki 'ben' ile bendeki 'sen'i buluşturan Tekin Gönenç, işte bu noktada okuru
programlamadan uzak durarak, hedef gö'termeden uçurtmayı rüzgâra salar gibi
şiirlerine yol veriyor. Biz okurlara da özenle seçilmiş kelimelerin peşine
takılarak, ayrıntılarda gizlenen anlamları yakalamak kalıyor.