18 Nisan 2010 Pazar

Hayatta neleri es geçiyoruz?

Elizabeth Strout imzalı “Kül Mevsimi”nin başkahramanı Olive Kitteridge, geçmişin yakıcı acılarının bıraktığı küllerle hesaplaşırken neleri heba ettiğini anlıyor.

MİNE ÖZDEMİR

Yaşamı boyunca her işini kendisi gören, tüm çelişkili ruh hallerini ve davranışları üzerinde bulunduran bir kadın, kimi zaman sinirli tavırlarıyla katlanılmaz ve karşı konulmaz bir eş ya da anne, kimi zaman da gerçek bir dost... Bir insanda buluşması zor olan bütün bu özellikler, Olive Kitteridge’de toplanıyor. Alışılmadık bir kadın portresi çizen ABD’li yazar Elizabeth Strout, son romanı “Kül Mevsimi”nde okura bütün kusurlarına rağmen tüm insancıl yönlerini ön plana çıkardığı Olive Kitteridge’ın yürek burkan hikâyesini anlatıyor.
1998 yılında “Amy and Isabelle”, 2006’da “Abide with Me” kitaplarının ardından 2008 yılında “Olive Kitteridge/ Kül Mevsimi”ni yayımlayan Strout, 2009 yılında bu romanıyla kurgu dalında Pulitzer Ödülü’nün sahibi oldu. Çocukluğunun geçtiği New England’ın küçük bir sahil kasabasında hikâyelerini kurgulayan yazar, Olive’in ekseninde dönen 13 öyküde farklı hayatlara dokunuyor: Düşünceli, nazik, iyiliksever ve sadık bir eş; 30 yıl boyunca matematik öğretmenliği yapıp emekli olmuş Olive’in aşırı ilgisinden bunalmış bir oğul; ailesinden kaçan eski bir öğrenci; zor günlerinde yanında olan bir sevgili... Olive’in “Şişedeki Gemi” ve “Suçlu” hikâyelerinde olduğu gibi beklenmedik bir şekilde sahneye çıkması ise kitabın sürükleyici bir hal almasında önemli bir ayrıntıyı oluşturuyor.


Hayal kırıklıkları

Romanın ana kahramanı Olive Kitteridge’ın eczacı eşi Henry ile birlikte huzursuz, mutsuz ve sıkıcı bir evliliği var. Olive, içinde bulunduğu bu durumdan tüm benliğini, hayattaki tek varlığı olan oğlu Christopher’a adayarak kurtulmaya çalışıyor.
Ancak kitabın ilerleyen bölümlerinde ilk evliliğini yapar yapmaz, Kaliforniya’ya taşınmaya karar veren Christopher’ın ilgisiz tavırları karşısında deliye dönen Olive’in kontrol dışı davranışlarıyla Henry ile olan ilişkisinin de içinden çıkılmaz bir boyut aldığını görüyoruz.
Bu gelişmelerin ardından zaman yolculuğunda ileri geri sıçramalarla hareket kazanan romanda, Christopher’ın ikinci evliliğinde kendisine yönelik tavrının değişeceğini umut eden Olive’in tüm çabalarına rağmen hayatının planladığı gibi yolunda gitmediğine tanık oluyoruz.
Birbiri ardına gelen ağır darbeler altında yaşama mücadelesi veren Olive, günün birinde Henry’nin felç geçirmesi ve kısa süre sonra ölmesiyle daha da yalnızlaşıyor. Olive’i bu zor günlerinde oğlunun arayıp sormaması ise kahrediyor. Böyle zamanlarda evinin yan odasına çekilip, transistörlü radyosunu kulağına dayayan Olive, tüm sorunlarından ancak bu şekilde uzaklaşmaya çalışıyor.

Heba edilen sevgiler

Kitabın “Nehir” başlıklı son bölümünde art arda geçip giden mevsimler sonrasında yapılan hataların geri dönüşü olmadığını anlayan Olive’i, hayat bir kez daha şaşırtıyor. Yalnızlıktan bunalan Olive, uzun boylu, koca göbekli, kibirli, New Jersey’de yaşamış ve Harvard bitirmiş Jack Kennison’la beraber olmaya başlıyor.
Kitabın ilerleyen sayfalarında ise, Henry’yi Jack’i sevdiği gibi sevmemiş olmasına üzülen Olive’in, geçmişin yakıcı acılarının bıraktığı küllerle hesaplaşırken neleri heba ettiğini anlıyoruz: “Eğer sevgi varsa, eğer biri onu seçmişse, ya da seçmemişse... Ve eğer onun servis tabağı Henry’nin iyiliği ile doluysa ve o bunu sıkıntı verici bulmuşsa, bir kerede ezip onu unufak etmişse, bunun nedeni Olive’in insanın bilmesi gereken bir şeyi bilmiyor olmasıydı: Sevgiyi gün be gün bilmeden heba ettiğimizi”.
Sıradan olayların sıkı düğümlerle örüldüğü “Kül Mevsimi”; beklentilere takılı kalarak, hayata dair neleri es geçtiğimizi gözler önüne seren bir roman.

Milliyet Kitap'tan

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails